”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

2 Mart 2009 Pazartesi

BİREYSEL GELİŞİM ÜZERİNE DERSLER (I-II-III)*




Faiz CEBİROĞLU

Ders: I

”İnsan, başkalarıyla birlikte yer alarak, başkalarıyla birlikte öğrenerek, sosyalleşiyor ve sosyal yönlerini geliştiriyor. Her gelişim karşılıklıdır, diyoruz. Her gelişim birlikteliktir, diyoruz...”


Değerli arkadaşlarım, böylesi konferans toplantılarında bizlere ayrılan ”kısıtlı” zaman süresinde düşüncelerimizi sürmek, o kadar kolay olmasa gerek. Hele hele, derslerimiz pedagoji olursa bu daha da zor oluyor. Daha önceleri de söylemiştim: pedagoji aynı zamanda psikolojidir. Pedagoji uzerinde durup, psikoloji üzerinde durmamak olmuyor. Bu açıdan, buraya katılan öğrencilere sesleniyorum: Bu salonda anlatacaklarım hem pedagoji, hem de psikolojidir. Ama bunlar tez ve önermelerden oluşuyor. Birinci ders, önerme dersi olsun. İkinci dersimiz de önermelerimizin detayları olsun, diyorum.

Arkadaşlarım; çocuğun bireysel gelişiminden bahsediyoruz. Önemlidir. Bireysel gelişim nedir? Tanımlamak gerekiyor. Her zaman yaptığım gibi, kavramları tanımlayarak derslerimize başlıyorum:

Bireysel gelişim, topyekûn gelişimin toplamıdır. Topyekûn gelişim, başlı başına bir ”yapılanmadır”. Yapılanma, ”bütünlüklü insan” olmanın eğitim ve öğrenimi oluyor. Budur.

Bütünlüklü ya da tam insan, duygularını geliştiren, kimlik elde eden, ”ben kimim?”, ”ben neyim?” sorularına yanıt veren insandır. Bu sorulara yanıt veren insan, özdeğer ve özgüvenle dolu olan bir insan oluyor. Budur.

Değerli öğrenci arkadaşlarım;

Çocuğun böylesi bir merhaleye gelmesi için, çocuk, gelişim evriminde belirli olanak ve imkanlara sahip olması gerekiyor. Hızlı olarak iki noktadan bahsedeyim:

Birincisi, toplumsal yaşamın karmaşık ve çok yönlü alanlarında ”eylemsel” olarak yer almak; böylesi bir pratikte, önemli sosyal ve kültürel deneyimler elde etmek.

İkincisi, sosyal ve kültürel birliktelikler, bizleri, ”değerli bir insan” olduğumuzu gösteriyor, öğretiyor; bizleri, sosyal ve kültürel alanlarda katkı yapmaya teşvik ediyor.

Bu söylediklerimin öncesi vardır. Şimdi söylüyorum: İnsan, önce, kendini, kendi hikayesini bilmesi ve tanıması gerekiyor. Bu şu açıdan önemlidir: Kendi yaşam hikayesini tanıyan ve bilen insan, kendini anlayan ve kimliğini geliştiren insan oluyor.

Öğrenci arkadaşlarım;

Bütünlüklü gelişen bireysel ve özgür insan, aynı zamanda ”en gelişmiş sosyal insan” oluyor. Bunun altını çizerek söylüyorum. Ama unutulmaması gereken önemli bir nokta var: İnsan, başkalarıyla birlikte yer alarak, başkalarıyla birlikte öğrenerek, sosyalleşiyor ve sosyal yönlerini geliştiriyor. Her gelişim karşılıklıdır, diyoruz. Her gelişim birlikteliktir, diyoruz. Bu konuyla ilgili olarak, sizlere, Vygotsky’i (**) okumanızı tavsiye ediyorum.

Evet; sosyal alanlarda aktif olarak yer alan insan, birlikteliği hisseden insan oluyor.

Sosyal alanlarda aktif olarak yer alan insan, kültürel yaratıcılıkta hem kendini, hem de başkalarını geliştiren insan oluyor.

Birinci dersin notları, şimdilik bu kadardır.

Bitiriyorum. Birlikteyiz. Birlikte olduğumuz için ”bütünlüklü bireysel yönümüzü” geliştiriyoruz.

Gelişiyoruz. Birlikte gelişiyoruz.

İkinci derste bu tezlerimi açacağım…

-------------------------------------

BİREYSEL GELİŞİM ÜZERİNE DERSLER (II)

Ders: II

Her gelişim, karşılıklıdır. Her gelişim ve değişim, inter-aksiyondur.

Tek başına gelişme olmaz. Tek başına değişme olmaz. Tek başına hiç bir şey olmaz. Aslında tek başına diye bir şey de olmaz!

Bu söylediklerimin önermesi şu oluyor:

Eğitim, karşılıklı ve sosyal bir süreçtir.

Görüyorsunuz, salondayız. Yüz yüzeyiz. Birlikteyiz. Birlikte öğreniyoruz. Birlikte bilgileniyoruz.

Bu şunu gösteriyor: En küçük bir eğitim dahi, en azından iki kişiden oluşuyor. Nasıl mı?

Bakın, okuduğumuz kitaplar, birileri tarafından yazılıyor. Gazeteler, makaleler… Çoğu zaman, bunları yazanlarla yüz yüze değiliz, ama gene onlarla, fikirleriyle birlikteyiz. İster yüz yüze olsun, isterse yazdıkları yazılar yoluyla olsun, gene onlarla ve onların haberi olmadan fikirleri ile birlikteyiz. Birlikteyiz. Bu, bir.

İkincisi, burada, Danimarka’da eğitim, sosyal bir sürecin eğitimi oluyor. İşte, bir aradayız ve zaten birlikteyiz. Biliyorsunuz; tartışmalarımız, grupsaldır. Değişik konulara yönelik olan projeler, grupsaldır. İmtihanlara girmek, grupsaldır… Bu şu demek oluyor: Bizler başkalarıyla birlikte yer alarak, yani ”kollektif” bir şekilde gelişiyoruz. Bu çok önemlidir. Bu sosyal değeri yaratan, yaşatan ve günümüze kadar sürdüren, hangi toplum modeli olursa olsun, bu çok önemli ve savunulması gerekiyor. Zaten savunuyoruz. Zaten, özelde buradaki eğitimi, genelde bu eğitime cevap veren böylesi bir ”ortakçı toplum” için, mücadele ediyor ve bunun ”kalıcılığını” savunuyoruz. Zaten kavgamız da bunun içindir. Bütün kavgamız, beraberce gelişmek ve böylece bireysel olarak ”özgür” olmak içindir!

Öğrenci arkadaşlarım;

Unutmamak gerekiyor; bireyi tüm yönleri ile geliştirmek için verilen kavga, aynı zamanda uluslararası bir kavgadır. Parentez açıyorum; ben bu kavga yüzünden sürüklendim; önce Ortadoğu’ya, daha sonraları buraya, Danimarka’ya, ulaştım. Ama ne ilginç, kavgamız burada da devam ediyor. Gerçekten ne ilginç, ”ortakçı toplum” için, mücadelemiz, hâlâ devam ediyor.

Bireyi geliştiren ”ortakçı bir toplum” için verilen kavgada ”coğrafya” önemli değil. Önemli olan, Ezen ve ezilen dünyada, bizi ezenlere, bizleri ”sürüleştirmek” isteyenlere karşı birleşmek ve ortaklaşa mücadele etmektir. Bir parantez daha açıyorum: Ben, biliyorsunuz, birey gelişimin durdurulduğu bir ülkeden, buraya geldim. Burada bunları sizlere söylemek, hem çok ilginç, hem de kavgamızın uluslararası yönünü gösteriyor. Bu şu demektir: Bireysel gelişim ve kurtuluş kavgamız, genelde uluslararası bir kavgadır. Bunu somut bir şekilde göstermek ve bütünleştirmek gerekiyor. Bu kavgayı, sürekli güncele ve uluslararası alana taşımak gerekiyor…

Konferans salonundan birisi bana, ”daha fazla bilgi” ile ”daha iyi bilgi” arasındaki farkı sormuştu. Soru çok ilginç ve yararlıdır. Şimdi bu soru üzerine uzun uzun düşünme fırsatı bulmadan şunları söyleyebilirim:

”Daha fazla bilgi” verdiğimiz eğitimin temel prensipleri arasında görmemiz gerekiyor ve zorunludur. Ama ”daha iyi bilgi” daha fazla bilgiden biraz da ayrılıyor. ”Daha iyi bilgi” aldığımız çok yönlü bilgiden oluşan bir niteliktir. İleri, daha ileri için rol oynayan, bireyi değiştiren ve geliştiren bir niteliktir. Niteliksel sıçramanın ifadesidir. Budur.

Arkadaşlarım;

Eğitime bakın, grupsaldır. Grupsal çalışmalar, daha fazla bilgiye kaynaklık ediyor. Bu yolla yaratılan bilgi zenginliği, ”daha iyi bilgiyi” yaratmaya da vesile oluyor. Görülüyor, ”daha iyi bilgiye” gene kollektif bir çabanın yolundan geçiyor.

Öğrenci arkadaşlarım;

Sizlere bunları ifade ederken, kafamda iki tez oluştu. Bu tezleri açmadan sizlerle de paylaşıyorum:

Bir: Eğitmek, kendini de geliştirmek demektir.

İki: Öğrenmek, kendini de geliştirmek demektir.

Bu tezlerimi bir sonraki derste açacağım.

Ama şimdi geriye kalan zamanda sizlere önemli tespitlerde bulunacağım:

Eğitimin birinci amacı, insanı bütün yönleri ile geliştirmektir. Bütünlüklü gelişim;

Bir: Duyu organlarının geliştirmesi

İki:
Devinimsel gelişim

Üç: Duygusal gelişim

Dört:
Sosyal gelişim, ve

Beş: Bireysel gelişim, oluyor.

Bireysel açıdan kendini geliştiren insan; duygularını geliştiren, ”kimlik elde eden”, ”ben neyim?” sorusuna cevap veren insandır. Böylesi sorulara yanıt veren insan, ”özdeğer” ve ”özgüvenle” dolu insan, oluyor.

”Nasıl bir toplum?” ve ”nasıl bir eğitim?” insanı böylesi bir aşamaya getirir? Sorulması ve yanıtlanması gereken soru budur.

Değişik toplum ve eğitim modelleri vardır. Burada üç bakıştan sözetmek mümkün:

1) Otoriter toplumlardaki otoriter eğitim

2) Demokratik toplumlardaki demokratik eğitim

3) Liberal ya da ’bırakınız yapsınlar- bırakınız geçsinler’ modele uygun olan eğitim.

Bireysel gelişime en iyi yanıt veren model, hiçkuşkusuz, demokratik toplumlardaki ”demokratik eğitimdir”. Böylesi toplumlarda birey, karşılıklı olarak yetişir. ”Aile – çocuk” , ”öğretmen – öğrenci” ilişkisi, karşılıklıdır. Her iki kesimde ”bireysel gelişime” katkıda bulunmak için vardırlar.
Böylesi bir toplumda insan, dışsal değil, içsel bir iradeyle gelişiyor.

Arkadaşlarım; bir de, bu modele karşıt olan, otoriter toplumlardaki eğitimin yarattığı insana bakalım:

Bu modele göre, birey, yeteneksiz, pasif ve a-sosyal olarak görülür. Böylesi toplumda insan, önce ailesinin ve daha sonra öğretmen ve diğer yetişkinlerin kotrolu ve disiplini altındadır. Burada bireyin gelişiminden ziyade, bireyin, “söz dinleyen”, “herşeye evet” diyen ve “ uslu” olan bireyden bahsetmek mümkün...

Evet, bireysel gelişim; demokratik toplumlarda, demokratik eğitimle şekillenen, diyalogla oluşan bir süreç oluyor.

Bir sonraki derste buluşmak üzere…
----------------------------

BİREYSEL GELİŞİM ÜZERİNE DERSLER (III)

Ders: III

Derslerimizin sonuna geldik. Hızlı bir şekilde iki tezimi arka arkaya söylüyorum:

Bir: Eğitmek, kendini geliştirmek demektir.

İki: Öğrenmek, kendini geliştirmek demektir.

Bu tezleri açmadan önce bazı noktalara dikkat çekmek, zorunludur. Şudur: Demokratik, katılımcı eğitimin olmadığı ülkelerde, öğretmen – öğrenci ilişkisi tek yönlüdür. Böylesi ülkelerde eğitim, sözümona, ”çok bilgili öğretmenler” tarafından, ”bilgili olmayan” öğrencilere verilen bir branş olarak kabûl edilir. Zira burada, ”çok bilgili olan” herzaman öğretmenlerdir. Dikkat edilirse, benzer durum evde de sözkonusu. Yani evde de ”çok bilgili olan” yine çocuğun annesi ve babası oluyor.

Böylesi bir bakış, demokratik olmayan toplumlardaki, otoriter pedagojinin bakışı oluyor. Bu bakışa göre, insan, yeteneksiz, cahil ve a-sosyaldır. Burada insan, deyim yerinde ise, ”tabula – rasa”dır. Yani, daha üzerine tebeşirle yazı yazılmayan boş bir ”kara tahta” gibidir. Bu kara tahta, okulda, öğretmen tarafından ”doldurulacaktır.” Evde de, anne ve baba tarafından doldurulacaktır…

Biliyorsunuz, böylesi bir eğitim anlayışı ile, gelişme olmaz. Böylesi bir bakışla, ne öğrenci, ne de öğretmen gelişir. Bunları bilmek gerekiyor. Biliyorsunuz.

Evet, ”eğitmek, kendini geliştirmek” tezi, sizlerde bildiyiniz gibi, katılımcı bir eğitimin tezi oluyor. Yine sizlerde bildiyiniz gibi, bu; karşılıklı bir ”öğretmen – öğrenci”; karşılıklı bir ”aile – çocuk” ilişkisini ön plana alır.

Böylesi bir ilişki sürecinde, öğretmen deneyimler elde ederek hem kendini, hem de öğrencileri daha iyi tanıyarak, gelişiyor. Bu durum evde de, aile – çocuk ilişkisi için de geçerlidir.

Burada, dinamiksel bir eğitim kültüründen söz ediyoruz. Bilgi, daha fazla bilgi üzerine dayalı bir eğitimden konuşuyoruz. Öğretmenler ancak böylesi bir kültür ile kendilerini geliştirebilirler. Gelişimin eğitimi budur. Bunun için, öğrenmek ve eğitmek, kendini de geliştirmektir, diyoruz.

Arkadaşlarım; ikinci tezin açılımı, birinci teze bağlıdır. Birbirlerini tamamlıyorlar. İnsanlar öğrenerek kendilerini de geliştiriyorlar.

Unutmamak gerekiyor; pedagojimiz, otoriter pedagojinin tersidir. Bizler, pedagojiyi, bir gelişim süreci olarak kabûl ediyoruz. Budur. Bu kabûlün anafikri: öğrenmek oluyor. Bu tutkunun sonucu, kendini sürekli geliştirmek ve yenilemek oluyor.

Bilinenleri tekrarlamak zorundayım. Hiç bir şey, yoktan var olmaz.

Hiç bir şey kendi kendine, kendi doğasında ”yeterince” gelişemez.

Oysaki, amacımız ve her insanın amacı olmalı, gelişmek için, öğrenmek, daha fazla öğrenmektir.
Amacımız, bilgi ve yeteneğimizi, sürekli değişen ve gelişen toplumun dinamizmine göre, ”ileri, daha fazla ileriye” götürmektir. Elbette, bunun imkanlarını yaratmak gerekiyor. Bunun kavgasını vermek gerekiyor…

Tekrarlıyorum, katılımcı toplumlarda öğrenmenin, gelişmenin ve geleceğe daha iyi hazırlanmanın ”sırrı”, pedagojinin tanımında yatıyor.

Pedagoji nedir? Nasıl bir pedagoji? Sorulması ve yanıtlanması gereken soru budur.

Bunun yanıtını, önceki derslerimizde de verdik. Birlikte verdik. Pedagojinin, bir sosyal süreç olduğunu ve inter – aksiyona dayandığını birlikte tartıştık.

Böylece, bu dersin sonuna geldik. Ama derslerimiz bitmedi. Bitmez.

Öğreniyoruz. Birlikte derslerimizi alarak öğreniyoruz.

Gelişiyoruz. Birlikte gelişiyoruz.

Sözlerimi, Rus psikolog, Vygotsky’le bitiriyorum:

”Her gelişim karşılıklıdır. İnsan başkalarıyla birlikte yer alarak sosyalleşiyor ve böylece de bireysel yönünü geliştiriyor.”

------------------------------------

(*) Danimarka’daki öğrencilere verilen derslerden

(**) Vygotsky: 1896-1934 yıllarında yaşayan Ruspsikolog.

1 Mart 2009 Pazar

ESTETİK GELİŞİM



Faiz Cebiroğlu

Pedagojinin biricik hedefi, insanı bütün yönleri ile geliştirmektir. Bütünlüklü gelişim, çok yönlü bir gelişimdir. Bireyin, entellektüel, duyusal, sosyal, fiziksel ve estetik gelişimi oluyor. Bu yazı, ”estetik gelişim” üzerinedir. Ama önce bir soru: Estetik nedir?

Tarifim kısadır. Şudur: Estetik, sözcük olarak, Grekçe’den, “aisthetikos” ya da ”aisthesis” ten gelmektedir. İnsanın, his, duygu ve duyu organları ile, ”gerçeklikteki” güzelliği algılamak, kavramak ve değerlendirmek oluyor. Estetik, duyusal yollardan elde edilen bilgi toplamıdır. Estetik, duyusal yetkinliktir.

Pedagojide, insanının ”topyekûn gelişiminde” , estetik, öğrenim ve gelişim sürecinde, ”olmazsa – olmaz” branşlardan birisi oluyor. Önemlidir. Zira insan, duygularını estetik aktiviteler sayesinde, ifade ediyor; ve bu faaliyetlerle hem kendini, hem de başkalarını anlamaya çalışıyor. Bu yüzden, estetik, harmonik / uyumlu bir kişiliğin oluşmasında en önemli araçlardan birisidir, diyoruz. Önemlidir, çünkü insan, bu araçla, içinde bulunduğu ortamı, yaşadığı ülkenin kültürünü, çevresini, kısacası, dünyasını anlamaya çalışıyor, kavrıyor. Bu anlamda estetik, eğitim, öğrenim ve kültürel alanlarda çok önemli bir değerdir.

Estetik faaliyetleri belli başlı gruplara ayırmak mümkün:

1- Vücutsal faaliyetler: Hareket, spor, oyun, kurallı oyunlar

2-
Doğa: Doğayı kullanma. Doğada, açık havada yapılan oyun ve aktiviteler.

3- Müzik, şarkı, drama ve anlatım: Bununla ilgili yapılan faaliyetler

4- Yaratıcı aktiviteler: Resim, boya, renklerin anlamı, keramik, dikiş...

Evet, insan yaratıcılığını, estetik faaliyet alanlarında gösteriyor ve geliştiriyor. Güzellik duygusu ve bunun gelişimi, işte böylesi alanlarda ortaya çıkıyor. Birinci noktadır.

İkincisi, estetiğin değişik alanları vardır. Hepsi gereklidir. Ama bu araçlardan en önemlisi, edebiyat ve sanattır. Sanat, duyusal ve duygusal bilginin bilimidir. Bu anlamda sanat, kişide gelişmiş estetik duygular yaratır / yaratıyor. Bu anlamda sanat, güzelliği tam anlama, kavrama ve sözkonusu güzellikten bir nevi ”tad almanın” tarifi oluyor.

Üçüncü ve son nokta şu: Çocuğun estetik gelişimi, çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Bu da doğaldır. Zira her çocuğun kendine özgü bir temposu, öğrenme tarzı ve yeteneği vardır. Budur. Fakat bu, böyle olmasına karşılık, çocuğun estetik öğrenim ve gelişiminde belirleyici olan faktör, ”öz-güven” dir. Biz eğitimciler, çocuğa / çocuklara bu öz-güveni vermek için uğraşıyor; onların sahip oldukları yeteneklerine değer verme, yeteneklerini kabûl etme; ve onların yeteneklerine ”pozitif” yaklaşarak, sözkonusu, ”öz-güveni” ve ”öğrenme” isteğini aşılamaya çalışıyoruz. Burada ilişki karşılıklıdır. Her öğrenim, bir inter-aksiyondur!

Bu karşılıklı gelişim sürecinde, erişilmesi gereken hedefler vardır. Bu hedefler arasında, çocuğun, duyularını kullanması; duyularını, müzikle, resimle ya da diğer vücutsal faaliyetlerle ifade edebilmesi; renk ve boyayı tanıması ve bunların kullanılış tarzlarına ilişkin bilgi sahibi olması gibi.
Bu karşılıklı estetik gelişim sürecinde, biz, eğitimciler, çocuklara, işte böylesi alanlarda ”destek” olmaya çalışıyoruz. Bunlara ek olarak şunları da eklemek mümkün:

Bir: Ele alınan sanatın yapım işi. Teknik. Eserle ilgili fantazi. Hayal edilen resim; ön-taslak.

İki: Yaratılan eserin duyusal durumu.

Üç: Yaratılan eseri sergileme ve geniş kitlelere ulaştırma…

Bu ve benzeri bir süreçte; çocuğa gelen, gelecek olan eleştiriler konusunda yardımcı olma; var olan güzelin daha da güzelini yaratma yolunda dersler elde etme ve yol gösterme.

Estetik gelişim, adı üzerinde, gelişimdir. Süreçtir. Doğrudur. Ama en başta, böylesi alanlarda yetkinleşmek için, belirli bir ”zamana, mekana ve imkana” sahip olmayı gerektiriyor. Türkiye’de böylesi alanlar, ne yazık ki, hâlâ, kısıtlıdır. Nedenleri çoktur ve değişiktir. Burada, bu yazımda, bunun üzerine durmak istemiyorum. Fakat şu tartışılmaz bir gerçek ki, ” yer, zaman, mekan ve imkan” , insanın yetkinleşmesinde ”fundament” yani ”temel” bir vasıf oluyor. Açıktır, böylesi bir ortama sahip olmayanlar, yetkinleşmek için, gerekli derinliye inmeleri beklenemez. Böylesi bir imkansızlıkta , „optimal bir estetik gelişimden” bahsetmek, biraz zordur.

Kısaca, estetik öğrenim ve gelişim süreci önemli bir araçtır. Şudur:

- Estetik faaliyetlerle, „sessiz“ bilgiyi ifade etme ve bu yolla „refleks“ ve „iletişim“ kanallarını açma.

- Kültürel kimlik elde etme

- Duygusal yeteneği geliştirme

- Empatiyi geliştirme

- Fantazi ve yaratıcılığı geliştirme.

Bitiriyorum, ama bitirmeden önce, bir önemli noktaya daha işaret etmem gerekiyor: Estetik, yalnızca göze görünen bir güzellik değildir. Estetik, bütün duyu organlarımıza (görme, hissetme, işitme, tadma) tesir eden / tesir etmesi gereken; dışla için kenetlendiği, tekleştiği bir sanattır.

Estetik, dışsal güzelliğin, içsel güzellikle bütünleştiği; insan ve çevresi / dünyası arasında bir kalitedir.

Çocuklarımızı, estetik yönden geliştirelim.

Geleceğin kuruyucuları olacak çocuklarımızı, topyekûn geliştirelim.

Bu branşta şiarımız açıktır: Estetik eğitime evet; ama yalnızca, biçime önem veren, ”estetlik”e hayır!