”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

13 Temmuz 2010 Salı

Türkiye’de Okumak…

Faiz Cebiroğlu
faizce@hotmail.com

Ne acıdır; Türkiye’de okumak, kitap okumak, en asgari duruma düşmüş durumda. Ne hüzündür; İnternet, bizleri ”topyekûn” işgal etmiş durumda. Ne umutsuzluktur; buna ses çıkaran yok!. Ne düşündürücüdür; uğruna ölümlere kadar gidilen ”eğitim kavgamız”ihmal edilmiş durumda.

Bu konu üzerine durmak ve sürekli durmak gerekiyor, duruyorum ve tekrar güncele alıyorum; ihtimamdır. Geleceğin büyükleri olacak çocuklarımızı düşünüyorum; sorumluluktur. İhtimam ve sorumluluk, niteliksel bir değişimin sözcükleri oluyor. Ailesel / çocuksal devrimin teorik kavramları oluyor: Görünüştür!

Görünüş mü, teoridir. Teori mi, görmektir!

Görmek, geleceğin topyekûn ya da eylemsel yetkeli insanı yaratmak oluyor. Dönüşümdür.

Dönüşüm veya aynı anlama gelmek üzere devrim, eğitimden ve okumaktan geçiyor.

Üzerinde duruyoruz; çocuklarımızın okuması gerekir, diyoruz. Bizlerin desteği ile, çocuklarımız, çantalarını, evlerini, hatta ceplerini kitaplarla doldurması gerekir, diyoruz. Önemlidir.

Yaşadığımız bu cehaliye devresinde ya da tekeller düzeninde, çocuklarımızı yetiştirmek, onları okutmak, öğretmek ve okumaya özendirmek en önemli mücadele oluyor. Zorunluluktur.

Zorunluluk, bizlere düşüyor: Çocuklarımızı, bu zor tekeller Türkiye’sinde okumaya ”teşvik” etmeliyiz. Bu yeter mi, hayır! Burada zorunluluk başka bir determinizmi ya da olmazsa olmazı doğuruyor; Türkiye’de her okulun bir kütüphanesi, ”Okul Kütüphanesi” olması için öğretmenlerle el-ele tutuşarak, bunun kavgasını vermek gerekiyor.

Yeter mi, hayır! Türkiye’de verilen eğitime ek olarak, ”Okuma Kursları” açılması gerekiyor. Kaçınılmazdır.

Yaşadığımız bu cehaliye veya aynı anlama gelmek üzere tekeller Türkiye’sinde bunlar önemlidir. Birinci noktadır.

İkincisi, okumak bir süreçtir. Bu sürecin ana fikri; öğrencilerimiz, okumanın ne kadar anlamlı ve önemli olduğunu kavramaları, demek, oluyor. Bu sürecin evrimi, okumaya hazırlık devresi yani; çocuğun kendini okumaya hazır olduğunu hissetme ile okuma sırasındaki durum. Birbirini tamamlayan bu süreçin sonucu: Eylemsel yetkeli çocuk yaratmak oluyor.

Üçüncü nokta, Kürdistan’da sürekli ihmal edilen Kürt çocuklarının eğitim durumu. Kürt çocukları, dünyada emsali bulunmayan bir durumla karşıyalar. Hâlâ anadillerinde okuma, yazma ve eğitim almaktan mahrumdurlar. Türkiye’nin yaratmış olduğu bu insanlık dışı duruma karşı çıkmak genelde tüm ilerici öğretmenlerin, özelde Kürt öğretmenlerinin işi ve görevi oluyor. Bu görevin çıkış noktası, Kürt çocukların anadilleri ile okuma, yazma ve eğitim almalarını sağlamaktır. Kolay mı, değil. Zorluk, şudur: Kürt çocukları topyekûn bir işgal altındadır. Böylesi çok yönlü işgal altında bulunan Kürt çocuklarını anadilleri ile, Kürt kimlikleri ile eğitmek ve desteklemek; onları eylemsel yetkeli bir Kürt çocuğu haline getirmek, devrimci olmanın olmazsa olmaz koşulu oluyor.

Evet, okumak, bir süreçtir, eylemsel bir süreçtir. Bu süreç, aile ve ilerici öğretmen dayanışması ile şekillenecektir.

Okumak, anlamak oluyor.

Anlamak, düşünmek, değiştirmek ve hepileri gitmek oluyor.

Bu, Anadolu’da ve her dilde “eğitim kavgamızı” her hâl ve şartta, tekrar, sürdürmek ve canlandırmak demek oluyor!