Faiz Cebiroğlu
Türkiye’de,16 Eylül, 2013 – 2014 yeni eğitim – öğretim yılı başladı. Yine
yüzbinlerce Kürt çocuğu kendi anadillerinde değil de, yabancı bir dille, Türkçe
ile eğitim alacaklar; 1 milyona yakın Kürt öğrenci, ezen ulusun, ilhakçı ulusun
dili ile Türkçe ile eğitim ve öğrenim alacaklardır. Bu, Kürtler için zulümdür. İnsan hakkı olan anadili
yasaklamak, en büyük zulümdür. Artık, bu
zulme dur demek, bu zulme başkaldırmak, Kürt halkı için en büyük devrimcilik
olacaktır.
Dil kavgası, anadil kavgası bir
kültür ve kimlik kavgasıdır. Dil, kültürdür. Dil ve anadil, kimliktir. Kimlik,
ben kimim? Kime aitim? Sorularına verilen cevaptır. Anadilini, eğitim ve öğretim
dili olarak kullanmamak, kültürden ve
kimlikten uzaklamak demektir. Dilini yani kimliğini yitiren Kürt ulusu zaten
kendini kaybetmiş ve yitirmiş olacaktır.
Kürt öğretmenlerin, Kürt
aydınların, Kürt yazar ve çizerlerin, Kürt siyasi hareketlerin… neden
anadillerine sahip çıkmadıklarını; neden Kürt kimliği için mücadele
etmediklerine hep hayret etmişimdir. Oysaki, anadil kavgası, aynı anlama gelmek
üzere, kimlik kavgası, bir halk için,
bir ulus için en büyük devrimci kavgadır. Bu olmazsa olmaz , anadil ve kimlik
kavgasının, Kürt öğretmenleri, Kürt aydınları tarafından ihmal edilmesini,
gerçekten, anlamakta zorluk çekiyorum.
Bir yandan, ezen ve
ilhakçı Türk ulusunun, Türkçeden çok daha zengin olan bir dili, Kürtçeyi gasbetmesi, tutsak altına alması;
diğer yandan, Kürt öğretmenlerin, Kürt aydınların kendi dillerine sahip
çıkmayışları, bir halk için, Kürt halkı ve kimliği için çifte zulüm oluyor.
Acıdır.
Acının acısı şudur: Kürtler, yine
Türkçe ile konuşacak, Türkçe ile yazacak ve Türkçe ile birbirleri
ile iletişim kuracaklardır. Kendi anadili ile değil de, ezen ulusun dile ile
iletişim kurmak, çocuklarda sosyal,
bireysel ve psikolojik sorunlara yol açtığı bilinen bir gerçektir. Birinci
noktadır.
İkinci nokta şudur: Kürt
öğrencilerin, kendi anadilleri ile değil de, Türkçe ile eğitim ve öğrenim
almaları, bu, Türkçe için bir amaç, Türkçe için bir form ve pratikteki dil
kullanımları da gene Türk ve Türkçe olacaktır. Dilin amacı, formu ve
kullanıcıları Türkçe olunca, kendi kültüründen, kendi kimliğinden uzaklaşmak ve
Türkleşmek demektir. Zulüm budur.
Bir düşünün; Kürt öğrencileri,
okullarda, sevdikleri Kürtçe
hikayeleri, Kürtçe fıkraları, Kürtçe
şarkıları, Kürtçe oyunları kendi anadilleri
ile değil de, yabancı bir dil ile Türkçe ile yerine getirecekler. Bu da,
çocuklarda büyük psikolojik sorunlarınların
doğması demektir. Ben kimim, kime
aitim? Kürt müyüm? Türk müyüm? ikileminde çocuk, ezik ve belirsiz bir kimlik duygusuyla kavrulup durması demektir.
Tüm bunlar açıkken; Kürt
öğretmenlerin, Kürt aydınların, Kürt yazar ve çizerlerin, Kürt siyasi
hareketlerin… neden anadile sahip
çıkmadıklarını anlamak, gerçekten, mümkün değildir.
İnsan sormadan edemiyor: Kürt
öğretmenleri, Kürt aydınları… neyin kavgasını veriyorlar?
Tarihten silinmek istenen bir
halk için, anadil, kültür yani kimlik kavgasından daha önemli bir kavga mı var?
Üzerinde durulması ve
yanıtlanması gereken sorular bunlardır.
Unutmamak gerekiyor; Kürtçe,
yalnızca dağlarda, varoşlarda konuşulan bir araç değildir. Dil, toplumsal bir
olgudur. Dil, siyaseti, iktisadi, kültürü, sanatı yani toplumsal yaşamın tüm
yönlerini içeren bir araçtır. Peki toplumsal bir olgu olarak Kürtçe bunlardan men edilmişse, konuşulan Kürtçenin
herhangi bir anlamı kalır mı?.
Tüm bunlar varken ve açıkken, bir
milyona yakın Kürt öğrencisinin, eğitim
ve öğretimlerini, hâlâ, Türkçe olarak almaları, bir halk için, Kürt halkı için
büyük bir zulümdür.
Tüm bunlar varken ve açıkken,
Kürt öğretmenlerin, Kürt aydınlarının,
Kürt siyasi temsilcilerinin bu anadil
zulmüne seyirci kalmaları; Türkçe ile eğitim ve öğretime, razı olmaları bir başka zulüm oluyor.
Bir haftalık boykotla ya da
göstermelik eylemlerle, Kürtçe özgürlüğe kavuşamaz.
Kürtçe özgürlüğe kavuşmadan Kürt
insanın toplumsal kurtuluşu da sağlanamaz.
Kürt çocuklarına sevgi ile,
Kürtçe eğitim ve öğretim alacakları günlerin umudu ile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder