Faiz Cebiroğlu
Brezilya’lı pedagog Paolu Freire
( 1921 – 1977) , pedagoji mesleğimde, üzerinde önemle durduğum ve fikirlerini
tüm kesimlere ulaştırmaya çalıştığım bir
düşünür ve pratisyendir. Paolu Freire, tüm ömrünü, ezilenler için ve
”ezilenlerinin pedagojisini”, ”umudun pedagojisi” haline getirmek için verdi.
Böylesi bir devrimci dava için, böylesi bir devrimci eğitim için, cezaevi,
sürgün… demeden yorulmak bilmez bir
mücadele verdi. Paolu Freire, ezilenlerin sesi ve temsilcisiydi. Buydu.
Paolu Freire’nin ilham kaynağı Karl Marks’tır. Karl Marks
teorilerinden yola kalkarak, Brezilya köylüsünün okuma ve yazmaları için uğraş
verdi. Paolu Freire’nin uğraşı, yalnızca, köylülerin ya da ezilenlerin, okuma
ve yazmaları değildi, aynı
zanmanda, ”neden böylesi bir duruma
düştüklerini” anlamalarını istiyordu; onları, sisteme ”eleştirel” bakmalarını istiyordu. Böylesi
bir perspektifle, Brezilya’da, milyonlar için, milyonların okuma ve yazmaları
için bir plan ve projeye girişti. Ne yazık ki, Brezilya’da yapılan askeri darbe
(1964), Paolu Freire’nin tüm planlarını alt-üst etti. Brezilya’daki askeri
dikta, Paolu Freire’yi ”devrimci düşüncelerinden” dolayı tukluyor, cezaevi’ne
gönderiyordu.
Paolu Freire, Brezilya’daki
cezaevi’nden kaçmayı başararak, Şili’ye geçiyor. Şili’de ”Birleşmiş Milletler”
nezdinde, çalışmalarına devam etti. ”Ezilenlerin Pedagojisi” kitabını yazdı.
1973 yılında, Şili’de de bir askeri darbe yapıldığı için bu ülkeden de kaçıp, önce Cenevre’ye, daha sonra, Guinea-Bissau,
Angola… geçti.
Paolu Freire’nin fikirleri, haklı
olarak, tüm ezilen insanlarda ve
özellikle, Latin Amerika, Asya ve Afrika ülkelerinde büyük önem ve ilgi gördü.
Paolu Freire, eleştirel marksist pedagojinin teorisyeni ve ezilenlerin sesiydi.
Paolu Freire, teorisini Karl Marks’tan almasına rağmen, insana olan
bakışı ”tek yönlü” ve ”eksik” kalması gerçekten ilginçtir. Paolu Freire, insanı
yalnızca, ”sübjektif” bir yaratık olarak görüyor ve ”insan, kendi, sübjektif
duruşu ile kaderini değiştirebilir” diyor. Oysa ki, insan, hem sübjektif, hem
de objektif bir yaratıktır. Bunlar iç-içedir. Biri olmadan, diğeri olmaz. İnsan
budur.
İnsan budur, ama bu ne demektir?
Şudur: Diyalektik teori
çerçevesinde insan, hem öznel, hem de nesnel bir yaratıktır. Öznel olarak
insan, kendi gelişimine katkıda bulunan, aktif ve yönü bellidir. Hedeflidir.
Nesnel olarak insan, kendi
kendine, çevreden yani objeden uzak bir şekilde gelişemez ve kendi
kaderini tek başına değiştiremez. İnsanı
etkileyen nesnel olaylar vardır. İnsan karşılıklı olarak yetişir, gelişir.
Amacımız, ezilenlerin kurtuluşuna giden yolda, hem objeyi, hem de subjeyi
iç-içe geçirmektir.
Obje, nesnedir. Obje, insanın, eylem meydanında
yer aldığı ve kendi eylemlerini yönelttiği konudur.
Subje, insan bilincinde olan, yaşadığı toplumu
kavrayan ve değiştirmeye çalışan bir kaldıraç, bir maniveladır.
Ezilenlerin pedagojisinde insan budur;
iç-içedir. Hem sübjektif, hem de objekiftir! İnsan, kendi gelişimine
katkıda bulunur, ama tek başına gelişemez. İnsanı saran nesnel olaylar da vardır.
Bunlar, yani, nesnel ve öznel koşullar iç-içedir.
Sosyalist hatta duran ve bunu
sonuna kadar savunan, Paolu Freire, insanı neden tam çözümleyemedi? Bunun
üzerine durmak istedim.
Paolu Freire, eşine ender
rastlanan bir pedagog ve yaşamını ezilenlerin kurtuluşu için adayan büyük bir
insandır.
Pedagojimin büyük bir bölümü
Paolu Freire anlatmakla geçti.
Öğrencilerime vaat ettim,
tekrarlıyorum: Paolu Freire’nin pedagojisini mutlaka ve mutlaka ”umudun
pedagojisi” haline getireceğiz.
Teşekkürler Paolu Ferie,
bıraktığın yerde, devam ediyoruz.
Bayrak elimizde, hem öznesel, hem
de nesnesel ”ezilenlerin pedagojisini”,
”umudun pedagojisi” haline getireceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder