”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

6 Kasım 2011 Pazar

ÇOCUKLARA SORDUM: ARKADAŞLIK NEDİR?









"Ben; geleceğin büyükleri olacak çocuklardan, umutluyum. Bundan dolayı da mutluyum; çünkü çocuklarımızdan umutluyum!"






Faiz Cebiroğlu

Çocukları ve onların dünyalarını anlamak için, çocuklarla birlikte olmak, çocuklarla “buluşmak”, onları “görmek” gerekiyor. Jean Jacques Rousseau’nun, “Emile” kitabında, anne ve babalara: “Önce; tanımadığınızdan emin olduğum çocuklarınızı inceleyin!” diye seslenmesi, son derece yerinde bir uyarı, yerinde bir tespittir.

Rousseau’nun yıllar öncesinde, anne ve babalara yönelik uyarılarını, bizler, pratikte yaşıyor ve görüyoruz. Aileleri tarafından, “görülmeyen” ve “keşfedilmeyen” çocukların, gerçekten, araştırma, öğrenme, sosyal, kültürel ve yaratıcı yetenekleriyle, “harikalar yarattıklarını”, bizler, hergün, yaşıyor ve görüyoruz.

Günlük olarak, çocuklar konuşma ve söyleşilerde; onlara yönelttiğimiz sorulara ve onların bizlere verdikleri, birbirinden ilginç yanıtlarıyla, bizleri “hayret”e düşürmektedirler. Gerçekten, çocuklarla yaptığımız her buluşma ve söyleşi, bizler için de bir öğreti oluyor.

Evet; çocuklarla “arkadaşlık” konusunda söyleşi yapacağım odaya girdiğimde, 6,5 yaşında Frida adında bir kızın, çiziyor olduğu resme gözüm takılmıştı. Kızın yanına yaklaşarak, “Ne kadar güzel resim çiziyorsun!” dediyimde, bana; “Yalnız güzel resim çizmiyorum; ben, aynı zamanda perfeksiyonistim (mükemmeliyetçiyim)” diye yanıt veriyordu.

Böylesi ve daha değişik yaş grubundaki çocukların sahip oldukları yetenek, dil, kelime hazineleri ve kullandıkları birbirinden ilginç kavramlar, gerçekten, bizleri hayrete düşürüyor.

İşte; arkadaşlık konusunda, çocuklara yönelttiğim sorulara aldığım yanıtlarla, ben, birkez daha aydınlanmış oldum.

Hemen, geleceğin sorumlu büyüklerine, çocuklara soruyorum:

- Arkadaşlık nedir?

- Sevdiğin bir ya da birden fazla kişiyle birlikte olmak ve onlarla oyun oynama isteğine sahip olmak demektir.

- Peki, arkadaş nedir?

- Birlikte oyun oynadığımız kişi.

- Arkadaşın var mı?

- Evet, bir tane var. Bu okuldan değil… İki arkadaşım var. Birisi bu okula gidiyor diğeri başka okula.

- Arkadaşlarınla ne yapıyorsun?

- Birlikte oynuyoruz. Saklambaç oynuyoruz. “Çiftliğe giren tilki” oynuyoruz.

- Arkadaşlarınla aran hiç bozuldu mu?

- Evet, bazen oyun türü ve rollerde anlaşamıyoruz. Birbirimize küsüyoruz… Oyunda kim, ne olacak? Bazen anlaşamıyoruz.

- Nasıl tekrar arkadaş oluyorsunuz?

- Ben ya da benimle oyun oynayan arkadaş, ”tekrar arkadaş olalım mı?” diye soruyor. Ben ya da O, evet diyor; tekrar arkadaş oluyoruz.

- Arkadaş nedir?

- İyi arkadaşlar.

- Arkadaş sahibi olmak niye iyi?

- Birbirimize destek veriyoruz. Birbirimize “sırlarımızı” da açıklıyoruz.

- Arkadaşların var mı?

- Evet, benim komşum. Bahçeden direkt ona gidiyorum.

- Arkadaşlarınla ne yapıyorsun?

- Oyun oynuyoruz. Bisiklete biniyoruz. Arkadaşım, bisiklete binmeyi çok seviyor.

- Arkadaşlığın bozulması ne demek?

- Birbirimize kızdığımız zaman, arkadaşlığımız bozuluyor.

- Peki, arkadaşlığınız nasıl bozuluyor?

- Bazen evden getirdiğim özel oyuncaklarımı alıyorlar.

- Nasıl tekrar arkadaş oluyorsun?

- Diyorum ki, bu benim oyuncaklarım. Evden getirmişim. Benden alma. Ama ben bunlarla oynadıktan sonra, sana, oynaman için, verebilirim, diyorum. O da “evet” diyor. Tekrar arkadaş oluyoruz…

Evet; işte çocuklar, bizim çocuklarımız; budur.

Dünyanın her tarafında aynı hülya ve duygularla dolu olan çocuklarımız; böyledir.

Ben; geleceğin büyükleri olacak çocuklardan, umutluyum.

Bundan dolayı da mutluyum; çünkü çocuklarımızdan umutluyum!

23 Nisan 2011 Cumartesi

Türkiye’de Çocuk Olmak!(*)





Faiz Cebiroğlu
faizce@hotmail.com


Çocuk, dünyanın her tarafında, çocuktur. Yaş olarak, 18 yaşın altında olan herkes, çocuktur. Kızı, erkeği, beyazı, esmeri, Afrikalısı, sarışını…Hangi renk, cins ve görünüşten olursa olsun, çocuk, çocuktur. Herkes güzel ve kaliteli bir ”çocukluk devresi” yaşama hakkına sahiptir. Bu bir insanlık hakkıdır. Çocukları korumak, en başta devletlerin görevi oluyor. Devlet, ”çocukluk devresini” koruyan kurallar, çıkarmakla yükümlüdür. Zorunludur.

Ama ne yazık ki, bu, pratikte, böyle olmuyor. Türkiye’de çocuklara karşı uygulanan, fiziki ve manevi şiddet, gerçekten utanç verici boyutlardadır. Türkiye’de yapılan bir araştırma, annelerin %87.4’ü çocuklarına fiziksel şiddet; %93 ise manevi şiddet, uyguladıklarını gösteriyor. Çocuklara yapılan ’kötü muamele’ ve ’ihmal’ , sosyal bir miras olarak, dünden bugüne, bugünlerden yarınlara uzanmaktadır. Bunun kökeninde, şiddetin, bir nevi ’terbiye’ biçimi olarak, kabül edilmesi, yatıyor. Terbiye adı altında, çocuklara açıkça, hem fiziki, hem de manevi işkence yapılıyor.

Malatya Çocuk Yuvası’nda kalan 0 – 6 yaş grubu çocukların, ”bakıcı anneler(!)” tarafından, tokat, tekme, terlik ve sopayla dövülmeleri, bunun, küçük, bir örneğidir. Yine İzmir’de, Barbaros Çocuk Köyü’nde ortaya çıkan ’tecavüz ve cinsel taciz’ bunun bir başka örneğidir.

Gelenektir; ilkokullarda başlayan öğretmen dayağı, askerde sopa, ailede koca dayağı, polis falakası, cinsel şiddet, yargısız infaz, linç. Hatta bunun doğruluğunu meşrulaştıran, özdeyişler, atasözleri yaratılmıştır: ’Ağaç Yaşken Eğilir’, ’Çocuğunu dövmeyen, Dizini Döver!’ ’Dayak, Cennetten Çıkmadır!’ gibi.

Bu durum, yalnız aile, eğitim kurumları ve çocuk yuvalarında sınırlı olsaydı, ne âlâ! Çocuklara uygulanan şiddet, işkence, kötü muamele, öldürme ve yok etme, bizzat üst makamlarca, devlet birimlerince de yapılmaktadır. Hatta bunu pratikte uygulamak için, özel kanunlar dahi çıkarılıyor. Düşünün, 12 Eylül sonrasında, 17 yaşında çocuk Erdal Eren, yaşı büyütülerek, idam edilmiştir.

12 yaşındaki çocuk Uğur Kaymaz’ın 13 kurşunla hayatına son verilmiştir. Diyarbakır ve Batman’da 3, 6 ve 9 yaşlarında üç çocuk, acımasızca katledilmişlerdir.

Tüm bunlar, hiç şüphesiz, verilen eğitimin bir sonucudur: Bugünün büyükleri, generaller, polis, öğretmen ve diğer ”sorumlular” ”şiddetle terbiye etme” okulundan mezun olmuşlardır. Başbakan Tayyib Bey’in, ”…çocuk da olsa, gereği yapılacak” demesi, yine böylesi bir eğitimin sonucudur.

Görüldüğü gibi, Türkiye’de çocuk olmak, içler acısıdır. Çocuklara uygulanan fiziksel şiddet yanında, birde, manevi, psikolojik şiddette vardır: Azarlama, çocukları aç bırakma, karanlık bir odaya hapsetme, iple bağlama, ağızlarına biber sürme gibi ruhsal ve duygusal istismar da, had safhadadır. İşin ilginç tarafı, çocuklara uygulanan fiziksel ve ruhsal şiddet, hem eğitimli, hem de eğitimsiz kişiler tarafından eşit düzryde yapılıyor olmasıdır. Zira yazdığım gibi, şiddet (fiziksel ve ruhsal), Türkiye’de bir nevi ’terbiye’ biçimi olarak kabul edilmektedir. ’Şiddetle terbiye etme!’, Türk eğitim kültürünün, ne yazik ki, ayrılmaz bir parçası olmuştur ve bu, bir gelenek olarak devam etmektedir.

Var olan bu eğitim sistemine göre çocuk, hiç bir şeydir. Çocuk, boş bir teneke misali, dışardan, yani ’büyükler’ tarafından doldurulacaktır. Bu bağlamda çocuk, ailenin ve diğer ’büyüklerin’, sözleri dışına çıkmayan ve her dediklerine ”evet” demek zorunda kalan bir yaratıktır. Çocuk, ”neden böyle olsun?” sorduğu zaman, cevap(!) hazır: ”Çünkü, ben böyle istiyorum!” Zira bu eğitim anlayışına göre çocuk, pasif, yeteneksiz ve asosyal olarak kabül edilir. Bu doğrultuda çocuk:

Bir: ailenin direktifi, kontrolü ve disiplini altındadır.

İki: çocuk, öğretmenin direktifi, kontrolü ve disiplini altındadır.

Üç: çocuk, polisin direktifi, kontrolü ve disiplini altındadır ve bu, geniş bir şekilde yayılır.

Bu hiyararşiye karşı çıkanlar, bu norm sınırlarını aşanlar, görüldüğü gibi, en acımasızca cezalandırılıyor. Yok ediliyor.

Evet; böylesi bir ”terbiye” sistemin, artık bir işe yaramadığı aşkârdır. Çocuklar arasında ve ilkokullara kadar sıçrayan şiddet, hiç kuşkusuz, bu yanlış eğitimin de bir sonucudur. Hepimizin aklını başına alması gerekmektedir. Geleceğin sorumlu büyükleri olacak çocukları korumak ve yetiştirmek, artık, yeni ve katılımcı bir eğitimden ve buna bağlı olarak, yeni bir çocuk bakışından geçiyor.

Böylesi bir eğitimi uygulamaya koymak, artık zorunluluktur. Günceldir!

Yeter artık! Çocuklara kıymayın, efendiler!

Yeter artık! Çocuklara sahip çıkmanın zamanı geldi, efendiler!

------------
(*)23 Nisan 2006