”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

16 Haziran 2019 Pazar

Müzik üzerine birkaç not...



Müzik üzerine birkaç not...(*)

Faiz Cebiroğlu
faizce@hotmail.com

Șarkılar ve türküler, duygu ile ilgilidir. Șarkı ya da türkü, duyguların dili oluyor.

Müzik, duygularımızı aktif hale getiriyor, uyandırıyor. Davranışlarımızı ve duygularımızı geliştiriyor.

Müzik, özgüven ve kişiliğin gelişiminde de önemli bir araçtır.

Müzik, duyguların dilidir. Duyguların dili dörttür:

Bir: Öfke.
İki: Korku.
Üç: Üzüntü
Dört: Sevinç duygusudur.

Tüm șarkılar, türküler...bununla ilgilidir. Dört duygudur.

Müzik alanında, bu temel noktalardan hareket edilerek, besteler yapılır, yapılıyor. 

Șarkının, türkünün, șiirin içeriǧine göre, besteler yapılıyor.

Müzik dinleme, dans etme veya performans gösterme yoluyla zenginleştirici deneyimler yaratmak için de kullananılan, düzenli, örgütlü ses olan bir sanat biçimidir.

İnsanın müziği algılama, icra etme veya yaratma kapasitesine müzikalite diyoruz.

Müzik, müzikalite aynı zamanda felsefedir. Buna müzik felsefesi deniyor.

Müzik felsefesi, müziğin insan hayatındaki doğası, özü, amacı, değeri ve işlevi hakkında düşünmektir.

Bu bağlamda; müzik estetiği, müziğin içeriği, anlamı ve önemi ile ilgili sorularla ve müziğe ilişkin değerlendirmelerle çalışırken; yaşam ve dünya görüşleri ile ideolojik ve dini inançlarla bağlantılı olarak sıklıkla tartışıldığı için müzik felsefesi bir adım daha ileri gider.

Bu nedenle, müzik estetiği ile müzik felsefesi arasındaki farklılıkların temel olarak müzik felsefesinin, müzik estetiğinden daha geniş ve daha genel perspektiflere yönelmesi gerçeğiyle ilgili olduğu söylenebilir.

Müzik felsefesinin ilk düşünürleri vardır: Pisagor (MÖ 570-500), Platon (MÖ 428-347) ve Aristoteles (MÖ 384-322). Örnek olsun:

PLATON: "Müzik evrene ruh verir, akla kanat verir, ciddiyet çekiciliği verir ve her şeye neşe ve hayat verir."

"Müzik ve ritim, ruhun en gizli yerlerine giden yolu bulur."

Devam ediyorum.

Besteler genellikle, müzikte, ”major” ile ”minor”arasında deǧișiyor. Bu içerikle, melodi süreci: tonasal diziliș, tempo… çaldıǧımız müzik aleti ile dinleyiciye sunuluyor. Müzik, örgütlü ses oluyor.

Müzik bir dildir. Müzik, kendimizi ve birbirimizi anlamamız için çok önemli bir dildir.

Bir müzisyen çaldığında, eserler hayat buluyor ve içine ruh ve beden katıyor. Ses aslında üçüncü sırada ilk sırada gelir. Eserin ruhu müzisyenin bedeninden ve ruhundan sesle  iletiliyor. 

Müziğe aşina olduğunuzda, bestecileri ve müzisyenleri "seslerinden" tanıyabiliyoruz.

"Ses" duygusu, müzikalitedir. İnsanların müzikal yetenekleri ve yetenekleri farklıdır. 

Ama hepimizin müzikalitesi var. Tıpkı insanları düşündüğümüz gibi biz de müzikal insanlarız. Müzikalite - "ses" duygumuz - basitçe müziği anladığımız anlamına gelir.

Müzik aracılığıyla birbirimize yaklaşmaya ve birlikte olmaya çalıştığımızın bir ifadesidir. 

Müzik hareketlerinde kendimizi, birbirimizi  tanırız. 

Başkalarının da bizim gibi insanlar olduğunu anlıyoruz. Kendimizde sahip olduğumuz hassasiyetin başkalarında da bulunduğunu hissediyoruz.

Monoton, tek yönlü bir ezgide insan, hemen konsartrasyonu kaybeder ve müzik odağından uzaklaşır.

Bu, birinci noktadır.

İki: Beste yapılmadan önce, șarkının, türkünün ya da bestelenecek șiirin bizlerde yaratmıș olduǧu duygu, nasıl bir duygudur? Bu duygunun dıșarıya yansıması nasıl oluyor? Yüzümüze ve tüm vücudumuza etkisi, yansıması nasıl oluyor?

Bu temel noktalar da göz önüne alınarak, melodinin haritası çıkarılıyor. Beste yapılıyor.

Bu durum, tüm sanat türleri için de geçerlidir. Opera, tiyatro, resim, heykel ve tüm sanat türleri için geçerlidir.

Üç: Türkiye’de, yukardaki belirlemeler doǧrultusunda, ne yazık ki, müzik yoktur. 

Müzik var da, șarkıların, türkülerin, șiirlerin içeriǧine uygun müzik yoktur.  

Ruhi Su, Ufuk  Karakoç ve bazı opera sanatçılarını ayrı tutarsak, Türkiye’de bu anlamda müzik yoktur. 

Türkiye’de, iç güdülerle ortaya çıkan, ”major” ile ”minor” karıșımından olușan, tabir caiz ise ”müzik” vardır.

Dört: Yalnız Türkiye’de değil, tüm Orta Doğu’da, müzik islamlaştı. Çölleşti.

Kulaklar, ezan sesleri ile doldu. Böylesi bir coğrafyada müzik  üretmek, dinlemek ve sevmek,  ’umut vahaları’nda, tekrar “yeni insan” olmayı gerektiriyor.

Notlarımı bitiriyorum.

Herkes türkü söyleyebilir. Önemli olan, güzel türkü söylemektir. Güzel türkü söylemek, sanattır. Bu da, müzik ve ses eğitimi gerektiriyor. 

Evet, müzik, insanlık tarihinin tüm kültürlerini temsil eden evrensel bir dildir.

Müzik, örgütlü bir sestir.

Müzik , duyguların dilidir…

---- -----

(*) Gençliğimde tanıdığım Ruhi Su vesilesi ile bu yazıyı yazdım.

Hiç yorum yok: