”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

30 Nisan 2013 Salı

Paolu Freire ve bir eleştiri




Faiz Cebiroğlu

Brezilya’lı pedagog Paolu Freire ( 1921 – 1977) , pedagoji mesleğimde, üzerinde önemle durduğum ve fikirlerini tüm kesimlere ulaştırmaya çalıştığım  bir düşünür ve pratisyendir. Paolu Freire, tüm ömrünü, ezilenler için ve ”ezilenlerinin pedagojisini”, ”umudun pedagojisi” haline getirmek için verdi. Böylesi bir devrimci dava için, böylesi bir devrimci eğitim için, cezaevi, sürgün… demeden  yorulmak bilmez bir mücadele verdi. Paolu Freire, ezilenlerin sesi ve temsilcisiydi. Buydu.

Paolu Freire’nin  ilham kaynağı Karl Marks’tır. Karl Marks teorilerinden yola kalkarak, Brezilya köylüsünün okuma ve yazmaları için uğraş verdi. Paolu Freire’nin uğraşı, yalnızca, köylülerin ya da ezilenlerin, okuma ve yazmaları değildi,  aynı zanmanda,  ”neden böylesi bir duruma düştüklerini” anlamalarını istiyordu; onları,  sisteme ”eleştirel” bakmalarını istiyordu. Böylesi bir perspektifle, Brezilya’da, milyonlar için, milyonların okuma ve yazmaları için bir plan ve projeye girişti. Ne yazık ki, Brezilya’da yapılan askeri darbe (1964), Paolu Freire’nin tüm planlarını alt-üst etti. Brezilya’daki askeri dikta, Paolu Freire’yi ”devrimci düşüncelerinden” dolayı tukluyor, cezaevi’ne gönderiyordu.

Paolu Freire, Brezilya’daki cezaevi’nden kaçmayı başararak, Şili’ye geçiyor. Şili’de ”Birleşmiş Milletler” nezdinde, çalışmalarına devam etti. ”Ezilenlerin Pedagojisi” kitabını yazdı. 1973 yılında, Şili’de de bir askeri darbe yapıldığı için bu ülkeden de  kaçıp, önce Cenevre’ye, daha sonra, Guinea-Bissau, Angola… geçti.

Paolu Freire’nin fikirleri, haklı olarak,  tüm ezilen insanlarda ve özellikle, Latin Amerika, Asya ve Afrika ülkelerinde büyük önem ve ilgi gördü. Paolu Freire, eleştirel marksist pedagojinin teorisyeni ve ezilenlerin sesiydi.

Paolu Freire, teorisini  Karl Marks’tan almasına rağmen, insana olan bakışı ”tek yönlü” ve ”eksik” kalması gerçekten ilginçtir. Paolu Freire, insanı yalnızca, ”sübjektif” bir yaratık olarak görüyor ve ”insan, kendi, sübjektif duruşu ile kaderini değiştirebilir” diyor. Oysa ki, insan, hem sübjektif, hem de objektif bir yaratıktır. Bunlar iç-içedir. Biri olmadan, diğeri olmaz. İnsan budur.

İnsan budur, ama bu ne demektir?

Şudur: Diyalektik teori çerçevesinde insan, hem öznel, hem de nesnel bir yaratıktır. Öznel olarak insan, kendi gelişimine katkıda bulunan, aktif ve yönü bellidir. Hedeflidir.

Nesnel olarak insan, kendi kendine, çevreden yani objeden uzak bir şekilde gelişemez ve kendi kaderini  tek başına değiştiremez. İnsanı etkileyen nesnel olaylar vardır. İnsan karşılıklı olarak yetişir, gelişir. Amacımız, ezilenlerin kurtuluşuna giden yolda, hem objeyi, hem de subjeyi iç-içe geçirmektir.

Obje, nesnedir. Obje, insanın, eylem meydanında yer aldığı ve kendi eylemlerini yönelttiği konudur.

Subje, insan bilincinde olan, yaşadığı toplumu kavrayan ve değiştirmeye çalışan bir kaldıraç, bir maniveladır.
Ezilenlerin pedagojisinde insan budur; iç-içedir. Hem sübjektif, hem de objekiftir! İnsan, kendi gelişimine katkıda bulunur, ama tek başına gelişemez. İnsanı saran nesnel olaylar da vardır. Bunlar, yani, nesnel ve öznel koşullar iç-içedir.

Sosyalist hatta duran ve bunu sonuna kadar savunan, Paolu Freire, insanı neden tam çözümleyemedi? Bunun üzerine durmak istedim.

Paolu Freire, eşine ender rastlanan bir pedagog ve yaşamını ezilenlerin kurtuluşu için adayan büyük bir insandır.

Pedagojimin büyük bir bölümü Paolu Freire anlatmakla geçti.

Öğrencilerime vaat ettim, tekrarlıyorum: Paolu Freire’nin pedagojisini mutlaka ve mutlaka ”umudun pedagojisi” haline getireceğiz.

Teşekkürler Paolu Ferie, bıraktığın yerde,  devam ediyoruz.

Bayrak elimizde, hem öznesel, hem de nesnesel ”ezilenlerin pedagojisini”,  ”umudun pedagojisi” haline getireceğiz.


Hiç yorum yok: